Paragrafta Anlam
Paragrafta Anlam :
Paragrafın Yapısı : Paragraflar genel olarak üç bölümden oluşur.
Giriş Bölümü :
Giriş Cümlesinin Özellikleri : Giriş cümlesinde konu ve konuya bakış açısı belirtilir. Giriş cümlesi:
ü Kısa ve ilgi çekici bir cümledir.
ü Bağlayıcı öğelerle başlanmaz.
ü Paragrafta ele alınacak konuyu tanıtır; yazarın konuya nasıl bir yaklaşım getireceğini sezdirir.
ü Genelden özele (tümden gelim) yazılmış paragraflarda, paragrafın giriş cümlesi aynı zamanda paragrafın ana düşüncesidir.
ü Tanımlama, açıklama, soru cümlesi biçiminde kurulabilir.
Paragraf giriş cümlelerine örnek:
ü Herhangi bir halk şiiri antolojisini başından sonuna okumayı hiç denediniz mi?...
ü Şiir, ne söylediğinden çok, nasıl söylendiği ile çekiciliğe ulaşır...
ü Softalık, bir düşünce, bir bilgi kanseri diye anlatılabilir...
Gelişme Bölümü :
Gelişme Bölümünün Özellikleri :
ü Gelişme bölümü; konuyu açıklayan, ana düşüncenin ortaya çıkmasına katkıda bulunan yardımcı düşünceleri içerir.
ü Konu, bu bölümde açılır. Bunun için de örneklerden benzerliklerden, karşıtlıklardan, tanık göstermelerden yararlanılır.
ü Ayrıntılar, gelişme cümlelerinde birbirini tamamlayarak, birbirine, bağlayıcı öğelerle bağlanarak sıralanır.
ü Gelişme bölümündeki cümlelerden her biri, dil ve düşünce yönünden kendisinden önceki ve sonraki cümleye bağlıdır.
ü Tüme varım yöntemiyle kurulan paragraflarda an düşünce, gelişme cümlelerinden biri olabilir.
Paragraf gelişme bölümlerine örnek 1:
Yazarken, kitapları bir yana bırakır, aklımdan çıkarırım; kendi gidişimi aksatır diye.
(giriş cümlesi)
Gerçektende iyi yazarlar üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni. Hani bir ressam varmış, kötü horoz resimleri yapar ve uşaklarına, dükkana hiç canlı horoz sokmamalarını sıkı sıkı tembih edermiş, ben de öyle... Hatta çalgıcı Antigenides'in bulduğu çare benim daha çok işime gelirdi Antigenides bir şey çalacağı zaman, kendinden önce ve sonra halka uzun süre kötü şarkılar dinletirmiş...
(gelişme bölümü)
Paragraf gelişme bölümlerine örnek 2:
Tiyatronun görevi yeni kelimeleri tanıtmak ve dile yerleştirmek değildir... (giriş bölümü)
Bu görev televizyon gibi yayın araçlarına düşer. Özellikle gerçekçi oyunlarda yeni türetilen ve halkın henüz kullanmadığı kelimelerin kullanılmasına karşıyım. Şinasi : Tiyatroda kişilerin, kişiliklerine göre konuşması gerektiğini söylerken en doğru ilkeyi göstermişti. Alışılmamış kelimeler sahnede kullanıldığında halkta tepki yaratıyor. Bugün Türkçe'yi çok iyi kullanan yazarların yanı sıra, aşırı ve öz Türkçe kelimelerle dolu eserlerle de karşılaşıyoruz. Tiyatro eserlerinde bunu yapamazsınız. Tiyatroda rol alan her oyuncu, kahramanın mensup olduğu toplum kesimine uygun biçimde konuşur...
Sonuç Bölümü : Sonuç cümlesi, belli bir bakış açısı doğrultusunda geliştirilen konunun açıklandığı, amaçlanan sonuca ulaştırıldığı, konunun bir yargıya bağlandığı cümledir.
Sonuç Cümlesinin Özellikleri :
ü Dil ve düşünce yönünden kendinden önceki cümleye bağlıdır.
ü Kısa bir biçimde kurulan bu cümle toparlayıcı ve özet niteliğinde olan bağlayıcı öğelerle (kısaca, özetle, denilebilir ki) başlayabilir.
ü Tüme varım yöntemiyle yazılmış paragraflarda, ana düşünce cümlesi niteliği taşır.
ü Öykü, roman, anı gibi türlerde anlatılan olayın bitiş durumunu içerir.
Sonuç bölümü için örnek :
Bir Kurban bayramı daha... 1930'lar çok çok gerilerde kaldı. O günlerin çocuğu da öldü gitti.
Sanılır ki, kişi bir kez ölür. Öyle değil oysa! Kişi, yaşam boyunca pek çok kez ölür. Bakarım zaman zaman eski resimlere: İşte Phobus Fotoğrafhanesi'nde çekilmiş resimler. Golf pantolonlu, ya da kısa pantolonlu bir çocuk... Ne oldu ona? Öldü gitti. Daha sonra ilkokul, ortaokul, lise sıralarındaki çocuklar, gençler... Hepsi yok oldular. Yok olmak değil mi ölmek? Öyle ise boyuna ölüyoruz, biçimden biçime giriyoruz, bambaşka bir insan oluyoruz zamanla. Altmışındaki kişiyle sekiz, on, on beş yaşların kişisi nasıl olur da aynı insan olur, olabilir? Zamanın bir oyunu bu bize.
Hep ölüyoruz, öle öle büyüyor, değişiyoruz, son ölüme doğru gidiyoruz.
Paragrafta Bağlayıcı Öğeler : Paragraf öncelikle, onu oluşturan cümlelerin anlamsal bütünlüğüdür. Ancak anlamsal bütünlüğün oluşabilmesi için anlatım bütünlüğünü de sağlamak gerekir. Bunun için de cümlelerin hem anlam, hem de biçim olarak bağlanışlarına dikkat etmek ve bu bağlantı öğelerini doğru olarak saptamak gereklidir.
Paragrafı oluşturan cümleler arasındaki bağlayıcı öğeleri doğru saptayamazsak, ne okuduğumuz parçayı bütün olarak anlayabiliriz ne de paragrafı oluşturan temel ve yardımcı düşüncelerin neler olduğunu tam olarak algılayabiliriz.
Biçimsel Bağlantı Öğeleri : Paragrafı oluşturan cümlelerin anlamca kaynaşmasını sağlamak için kullanılan sözcük, söz öbeği ve cümlelere, biçimsel bağlayıcı öğe denir. "Ama, fakat, çünkü, lakin, gerçi, şayet, zira, meğer, belki, üstelik, hatta, sanki, oysa, yoksa, şöyle ki, nitekim, kısaca, bununla birlikte, gel gör ki" gibi sözcük ya da söz öbekleri cümle başı bağlayıcı öğeleri olarak kullanılabilir.
Örnek :
Yabancı dilde yazılmış romanları özgün biçimleriyle okumak istiyordum. Ama yabancı dil bilmiyordum ve öğrenmek içinde gerekli olanaklardan yoksundum. Bu nedenle romanları sözlüklere baka baka okumaya çalıştım. Başlangıçta okuduklarımı anlamadım., bir çok yanlış yaptım ama yılmadım. Sonunda yabancı dille yazılmış bir romanı sözlüksüz okuyabilir duruma geldim.
Anlamsal Bağlantı Öğeleri : Kimi paragraflarda cümleler, biçimsel bağlantı öğeleri kullanılmadan, anlamca birbirlerini bütünleyerek de paragraf oluşturabilir. Bu tür paragraflarda cümleler arasındaki anlam ilişkisi olabildiğince fazladır. Bu cümleler, aralarına herhangi bir biçimsel bağlantı öğesi almadan da birbirlerinin anlamlarını bütünleyici niteliktedir. Biçimsel bağlantı öğesi olmayan paragraflarda anlam bütünlüğü daha belirgindir. Ana düşünce ile yardımcı düşünceler iç içedir. Oysa biçimsel bağlayıcı öğelerle kurulmuş paragraflarda cümleler arasındaki anlam ilişkisi daha zayıftır.
Karagöz oyunu Osmanlı Türk toplumunun, yüzyıllarca yaşamış sanat dallarından biridir. Tanzimat'tan bu yana, özellikle Cumhuriyet döneminde yerini, Batı'dan gelen sinema ve tiyatroya bırakmıştır. Bu sanat dalı, bugün bize çok uzak ve yabancı gelen İslam uygarlığı döneminde, halkın dilini, inançlarını, geleneklerini, zanaatlarını, siyasal ve toplumsal olaylar karşısındaki düşünsel ve ruhsal durumunu yansıtan zengin bir kaynaktır. Geçmişi tanımak ve öğrenmek isteyenler bu kaynağı değişik açılardan değerlendirebilirler.
Paragrafta Konu : Bir yazıya temel olan duygu, düşünce, durum,yargı ya da olaya konu denir. Bir paragrafa yöneltilen; "Bu paragrafta ne anlatılmıştır?" sorusuna alınan yanıt, konuyu verir.
Deneme ve eleştiri, edebiyatın en az değerlendirilen, buna karşın en gerekli alanlarındandır. Sanıldığı kadar kolay olamayan , engin bir bilgi birikiminin yanı sıra; sentez yeteneği, sağduyu ve hatta sezgi gerektiren alanlardır. Hele hele bir eleştiri yazarının cesaretli olması gerekir. Çevresindekilerin ne diyeceklerinden korkmayacak, neye inanıyorsa onu çekinmeden söyleyecek. Bu cesareti kendinde bulamayanlar ise, ne kadar eleştiri yaptığını sanarsa sansın, başkalarına övgüler dizmekten öteye gidemeyeceklerdir.
Örnek 2:
Türk kırsal kesimini ilk kez öyküye, romana sokmuş, masalcılığı atmıştır. Nabizade Nazım, edebiyatımızda Gerçekçilik akımının öncüleri arasındadır. Batı tekniğini ülkemize taşımış, ruhsal analizlere yer vermiş, dildeki kargaşayı gidermek için çaba göstermiş önemli bir yazarımızdır.
Paragrafın Ana Düşüncesi : Ana düşünce, bir yazının ya da yapıtın oluşturulmasının temel nedeni, amacı ve yazıda ya da yapıtta öne sürülen, savunulan görüştür. Bir konunun belli bir görüş açısından ele alınmasıyla ortaya çıkan genel bir yargı cümlesidir. Paragrafın konusu saptandıktan sonra; "Bu konudan hangi sonuç çıkarılır?" ya da "Bu parçada hangi düşünce savunulmaktadır?" sorularına alınacak yanıt ana düşünceyi verir.
Ben gönlümce yazabilmek için evime çekiliyorum. Kimsenin bana el uzatamayacağı, benden söz edemeyeceği yabancı bir memlekette oturuyorum. Öyle bir yer ki, tanıdığım hiç kimse okuduğu duanın Latince'sini bilmez, hele Fransızca'sından hiç anlamaz. Başka yerde yazsam daha iyi yazardım, ama yazdığım şey daha az benim olurdu. Oysaki benim yazımda asıl aradığım tam anlamıyla kendimin olmasıdır.
Medyanın toplum üzerinde kurduğu egemenlik, günlük hayatı, bireysel yaşantıyı her gün daha derinden etkiliyor. Özel yaşantılara, bireye dönük alanlara dek uzanan medya, yabancılaşmanın ve uzaklaşmanın en önemli nedenini oluşturmakta, kurduğu tek yönlü iletişim ağıyla sağırlaştırıcılığını ve körleştiriciliğini yoğun ve etkin bir biçimde sürdürürken, toplumun bireyleri arasındaki paylaşıcı iletişimi hızla kesmektedir.
Paragrafta Yardımcı Düşünceler : Her biri ana düşüncenin bir yönünü oluşturan, onu ortaya çıkarıp destekleyen düşüncelere (yargılara) yardımcı düşünce denir.
ÖSS 'de çok kullanılan sorular olan "Bu paragrafta aşağıdaki yargılardan hangisine değinilmemiştir?" gibi sorular, paragraftaki bütün yardımcı düşüncelerin dikkate alınmasıyla doğru olarak çözülür.
Gelecekte müziğin, her türlü romantik ağlaşmadan ve kendini beğenmişlikten, dizginsiz duygulardan ve gösterişli propagandadan kurtulacağını, dinleyicisinin ne çok heyecanlı ve sinirli ne de duyguca tembel olacağını, etkisinin şaşırtıcı olmaktan çok, düzen getirici bir nitelik taşıyacağını, düşüncelere bulanıklık değil, aydınlık getireceğini umabiliriz.
Paragrafta Tema (Ana Duygu) : Tema, edebiyat türlerinden özellikle şiirde; verilmek istenen, geliştirilen, seçilen ve işlenen konuya yüklenen duygu ve anlamdır.
Akan suyu severim ben
Işıldayan karı severim
Bir yeşil yaprak, bir telli böcek
Güneşi görsem sevinç dolar içime
Paragrafta Başlık : Bir yazıya verilen ada başlık denir. Kitabın adı, bölümün adı, konunun adı, paragrafın adı... birer başlıktır.
Başlık, bir yazının neyi anlattığını, ya da bu yazının yazılma gerekçesini sezdirecek bir özellik gösterir. Kısaca konuyu tanıtan, ana düşünceyi birkaç sözcükle yansıtan sözdür. Başka bir deyişle başlık; konu - ana düşünce uyumunu yansıtan bir özellik gösterir.
"Bu paragrafa en uygun başlık hangisi olabilir? Şeklindeki sorularda, bu açıklamalar dikkate alınarak başlık saptanmalıdır.
Konularına Göre Paragraf Çeşitleri : Paragraflarda çok değişik konular işlenebilir. Kimilerinde bir olay ya da duygu anlatılabilir. Her yazı türü, konusuna uygun paragraflardan oluşur. Makalede yer alan paragraflar düşünce ağırlıklıyken, anıda yer alan paragraflar, gerçek bir yaşantıdan kaynaklandıkları için duygu ağırlıklı olurlar. Paragraflar, içerdikleri konunun özelliğine göre değişik adlar alabilir.
Düşünce Paragrafı : Belli bir konu üzerinde belli bir bakış açısı olan, bu bakış açısını ortaya koyan, bunu savunan ve tartışan bir paragraf türüdür. Kısaca, bir düşüncenin başkalarına ulaştırılması amacıyla oluşturulan paragraflara düşünce paragrafı denir. Daha çok makale, fıkra, deneme gibi yazı türlerinde düşünce paragrafları kullanılır. Düşünce paragrafları, genellikle açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimleriyle kurulur. Bu paragraflarda bir ana düşünce ve bu ana düşünceyi destekleyen yardımcı düşünceler yer alır.
Kişisel gözlemlerin öne çıktığı yazıların getirdiğini, bilimsel araştırmalar getiremez. Aydınlar için çok önemli olan bilimsek araştırmalar, yazarlara yetmez; onlar için kişisel saptamalar çok daha önemlidir. İnsanın insandan alabildiğini; deneylerin sayıların alması olanaksızdır.
Olay Paragrafı : Olmuş ya da olabilecek türdeki olayları, kişi, yer ve zaman göstererek anlatan cümlelerden oluşmuş paragraflardır. Bu paragraflarda belli bir olay yer alır. Olay paragraflarına, roman, öykü, masal gibi edebiyat türlerinde rastlanır. Bu paragraflarda temel amaç okuru olay içine çekmek, olay içinde yaşatmaktır. Olay paragrafları genellikle öyküleyici anlatım biçimi kullanılarak kurulur.
Örnek : İlk dinlediğim konserdi bu. Çalgıcıları yönetenin müzik öğretmenimiz Suat Bey olduğunu görmeyeyim mi? Hem de smokin giymişti. Penguen gibi bir görünüşü vardı. Elindeki şef değneği ile sahnedeki çalgıcıları değil de, sanki dünyayı yönetiyormuş gibiydi. Nasıl oluyor da böyle bir adam, bizim gibi bacaksızlara müzik dersi vermeye geliyor. Biz de onunla alay etmeye kalkıyorduk.
Duygu Paragrafı : Olayı anlatan kişinin iç dünyasının, duygularının öne çıktığı bir paragraf çeşididir. Yazar duygularını, kimi zaman öyküleyici, kimi zaman da betimleyici anlatım biçimlerini kullanarak okura ulaştırır. Bu tip paragraflarda kişinin iç dünyasına yönelik özellikler, tutkular, davranışlar, ağırlık kazanır.
Daha elli yaşına gelmemiştim; zengindim, ünlüydüm; sağlığım yerindeydi, aklı başında çocuklarım vardı. Birdenbire hayatım duruverdi. Soluk alabiliyor, yiyip içiyor, uyuyordum. Ama yaşamak değildi bu. Hiçbir şey istemiyordum artık. İstenecek bir şey olmadığını biliyordum. Hayat, birinin yaptığı saçma bir şaka gibi geliyordu bana. Kırk yıl boyunca çalış didin, ilerle; sonra da ortada hiçbir şey olmadığını gör.
Betimleme Paragrafı : Bir olayı, bir varlığı, durumu, çevreyi ya da bir kavramı göz önünde canlandıracak biçimde anlatan paragraflara betimleme paragrafı denir. Gözlemlenen her varlığın, tasarlanan her kavramın duyu organlarımız ve duygularımız üzerinde bıraktığı iz betimlenebilir. Bu tür paragraflar çoğunlukla roman, öykü, gezi ve anı gibi yazı türlerinde kullanılır.
Akçakavakların, dişbudakların arasından geçerek yeşil çam ormanına giriyorum. Yoğun bir reçine kokusu duyuyorum. Çevrem yeşilin değişik tonlarıyla donanmış. Az ileride kalın gövdeli, yaşlı bir çam ağacı görüyorum. Altına oturuyorum. Kekik kokuları geliyor burnuma.
Anlatımın Temel Nitelikleri :
Özlülük : Duygunun, düşüncenin ya da gerçeğin en kısa yoldan anlatımına özlülük denir. Kısaca özlülük az sözle geniş bir düşünceyi ifade etmektir. Gereksiz sözcüklerden arınmış, gereksiz ayrıntılara inilmemiş olan paragraflarda özlülük vardır. Söz gelimi; özdeyiş ve atasözleri özlü anlatımın en güzel örneklerini oluştururlar.
Adam başı ile doğruldu. Daha bir saat olmuştu. Bitmek bilmeyen saatler geçecekti. Nasıl geçecekti? Başını cama dayadı. Küçük bir insan istiyordu. Ona yalnızlığını unutturacak bir çocuk. Herkese uygun görülen şans neden ona gülmemişti. Hangi suçun cezasını çekiyordu? Çay bardağını verirken yenisini istedi. Daha kimbilir kaç çay, kaç sigara içecekti?...
Yalınlık : Duygunun, düşüncenin ya da gerçeğin sade, süssüz ve gösterişe kaçmadan iletilmesine yalınlık denir. Roman, öykü gibi sanatsal yazılardan çok, bilimsel öğretici yazılar yalınlığa dayanır. Çünkü bunlarda temel amaç, bir düşünceyi öne sürüp savunmak, bir görüş öne sürmek ya da okura herhangi bir konu üzerinde bilgi vermektir.
Okuma, çok yönlü iletişimsel bir etkinlik, alışkanlığa dayanan bir yetidir. Bu yetinin kazanılması, geliştirilmesi, alışkanlığa dayanan bir davranış biçimine dönüştürülmesi güç bir iştir. Güç olduğu kadar sürekli bir iştir de. Yaşamın belli bir aşamasında başlayıp, belli bir aşamasında biten bir iş değildir. Geothe'nin yaşamının son yıllarında, 1830'larda söylediği bir sözü anımsayalım: "Okumayı öğrenmek sanatların en gücüdür. Hayatımın seksen yılını bu işe, doğru dürüst okumayı öğrenme işine verdim, yine de kendimden memnun olduğumu söyleyemem."
Akıcılık : Duygunun, düşüncenin ya da gerçeğin anlatımında dildeki pürüzlerin, okumayı ve anlamayı güçleştiren unsurların ortadan kaldırılmasına ve cümlelerin söyleniş ve okunuşundaki kolaylık ve rahatlığına akıcılık denir.
Cümlede seçilen sözcüklerin ses özellikleri ve cümlenin kuruluşundaki özen akıcılığı sağlar. Ayrıca, anlatılan düşünce ve duyguların kolayca sezilebilir türden oluşu, akıcılığa yardımcı olur. Akıcı olmayan paragraflarda anlatılmak istenen düşünce ve duygu belirsizleşir, tam olarak anlaşılamaz.
Her zaman şık ve temiz giyinen, nazik, insanları olduğu gibi kabul etme olgunluğuna sahip bir yazardır. Beyoğlu civarındaki evi, küçük bir müze görünümündedir, birçok sanatçının uğrak yeridir. Sanat dünyasına adım atmaya çabalayan gençlere kapısını ve yüreğini açmaktan kaçınmamış, alçakgönüllü bir beyefendidir. Bu nitelikleri, tükenmekte olan bir neslin başlıca özelliklerini kişiliğinde bir araya getirmiştir.
Doğallık : Duygunun veya düşüncenin hiçbir yapmacığa kaçmadan içten, sıcak, olduğu gibi anlatılmasına doğallık denir. Doğallıkta sanatsal bir kaygı güdülmez. Kendi kendine oluyormuş gibi sıcak ve içten bir anlatım vardır.
Bugün, sen belki hatırlamazsın ama, senin ölümünden bu yana tam iki yıl geçti. Bu süre içinde ben daha iyi ve akıllı olamadım; bu fırsatı da kullanamadım. Oysa yıllar önce, bazı zamanlar sen olmasaydın birçok şey yapabileceğimi düşünürdüm. Şimdi artık suçun kendimde olduğunu görmek zorundayım.
Evet babacığım, belki hatırlamazsın; ama bugün sen öleli tam iki yıl oluyor. Kimseye asıl amacımı belli etmeden seni yaşatmaya çalışıyorum.
Özgünlük : Duygunun, düşüncenin, kavramın ya da gerçeğin anlatımının, anlatıcıya özgü özellikler taşımasıdır. Özgün yapıtlarda başkalarını taklit etme ve onlardan etkilenme yoktur. Sanatçı bütünüyle kendi yetenekleri, zevkleri ve beğenileri doğrultusunda, başkalarının yapıtlarından farklı ürünler ortaya koyar.
Bir sanatçıyı anlatımındaki biçim, konuya yaklaşım şekli, kullandığı dil ve kurduğu cümleler özgün yapar.
İnandırıcılık : Anlatılanları olmuş ya da olabilir olduğuna okuyucuyu inandırabilen anlatım özelliğine inandırıcılık denir. Bir anlatımın inandırıcı olabilmesi için akla aykırı olmaması, kişisellik ve duygusallıktan sıyrılıp nesnel yargıları içermesi gerekir. Makale gibi öğretici yanı ağır basan türlerde bu anlatım özelliği ön planda tutulur.
İslamiyet'in kabulünden önce Türklerin, başka hiçbir toplumun etkisinde kalmamış bir dilleri ve edebiyatları vardı. Her ilkel edebiyatta da şiirle büyü birlikte yürümekte ve dinsel törenler önemli bir yer tutmaktaydı. Bunun yanı sıra ozan, baksı, şaman gibi adlarla anılan şairlerde olağanüstü güçler bulunduğuna inanılırdı. Çoğu ortak ve sözlü ürünlerden oluşan bu edebiyatın en önemli bölümünü destanlar oluşturmaktaydı.
Anlatım Biçimleri
Anlatım Biçimleri:
Anlatım Biçimleri : Bir düşünceyi, bir duyguyu, bir tasarıyı, bir olayı sözle ya da yazıyla ifade etmeye anlatım denir.
Birbirinden farklı konuları, olayları, gözlem ve izlenimleri anlatırken kullanılan yöntemlere ise anlatım biçimi denir.
Açıklayıcı Anlatım : Bu anlatım biçiminde temel amaç, okura herhangi bir konu üzerinde bilgi verme, iyice anlaşılmayan ya da yanlış anlaşılan bir sözü, bir düşünceyi açıklığa kavuşturmaktır. Bu anlatım biçiminde temel amaç bilgi vermek olduğu için belirtilen yargı tartışılmaz; konuyla ilgili karşıt görüşlere yer verilmez. Anlatım oldukça ciddi, kuru ve öğreticidir.
Açıklamanın yapılabilmesi, bir bilginin tam ve eksiksiz olarak verilmesi için tanımlamalardan, örneklemelerden, karşılaştırmalardan ve sayısal verilerden yararlanılır.
Fıkra, makale, deneme, gezi, eleştiri, röportaj gibi yazı türlerinde açıklayıcı anlatım biçimi yoğun olarak görülür.
Çağdaş eğitim, bireyi bilgi ile donatmaktan çok, ona kendi kendine bilgi edinme yollarını öğretmeyi amaçlar. Bireyde, sağlıklı düşünme, doğru anlama, toplum içinde türlü durumlara olumlu uyum sağlayabilme yeteneklerinin geliştirilmesini ister. Sağlıklı düşünme, öncelikle dilin işleyiş düzeninin kavranmasına bağlıdır. Bu sebeple kişinin eğitimi ile ana dili arasında doğrudan bir bağlantı vardır.
Tartışmacı Anlatım : Bu anlatım biçiminde birbirine karşıt düşünceleri, bir konuyla ilgili kanıları değiştirmek, çürütmek ya da onların yerine yenisini koymak amaçlanır.
Tartışmacı anlatımda yazar, inandırıcılığı sağlayabilmek için ciddi ve ağırbaşlı bir anlatım yerine sohbete varan rahat bir anlatım kullanır. Yazarın sık sık sorular sorup bunlara yanıtlar vermesi, bu anlatımın ayırt edici bir başka özelliğidir.
Tartışmacı anlatım, bilimsel inceleme ve araştırmaya dayalı yapıtlar başta olmak üzere eleştiri, fıkra, deneme, makale, röportaj gibi yazı türlerinde de sık sık rastlanan bir anlatım biçimidir.
Gene bir eski özlemdir, gidiyor. Yeniye kötü kötü bakıyorlar, mana yokmuş, güzel değilmiş, düşünmekten, çalışmaktan kaçınan kimselerin ne yaptıklarını bilmeden ortaya attıkları şeylermiş. Geçmişin büyük eserlerini inceleyip de onlardan örnek almalıymışız. Oysa ki asıl, yeni zordur; yeninin manasını anlamak, güzelliğini duymak zordur. Bunun için alışkanlıklarımızı aşmak, dikkatimizi işletmek gerekir.
Betimleyici Anlatım : Varlıkların kendilerine özgü ayırıcı niteliklerini, bu niteliklerin duyu organlarımız üzerindeki etki ve izlenimlerini görünür kılmaya, onları sözcükler aracılığıyla resimlendirmeye betimleme denir.
Bir anlatımın betimlemelere dayandırılması ve betimlemenin amaç olarak kullanılması ile oluşturulan anlatım biçimine betimleyici anlatım denir.
Betimlemede, görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama duyularına yönelik bir anlatım vardır. Herhangi bir varlığın, nesnenin, olayın veya çevrenin, duyu organlarımız üzerinde bıraktığı izlenimler belirli bir plana göre okura aktarılır.
Betimleyici anlatım biçimi, amacına göre iki çeşittir:
Açıklayıcı Betimleme : Bu tür betimlemelerde amaç bilgi vermektir. Betimlenen varlık yada nesne tanıtıcı ve ayırıcı özellikleriyle nesnel bir tutumla okura aktarılır.
Sanatsal Betimleme : Bu betimlemede temel amaç, izlenim kazandırmaktır. Anlatımda, genel ayrıntılardan, ayırıcı ayrıntılara doğru gidilir. Kısaca gözlemlenen varlık ya da nesnenin anlatıcı üzerinde bıraktığı etki yansıtılır.
Burada müthiş karasinek vardı. Hele kebapçının bulunduğu yerde... Bir dükkanda ve etrafında bu kadar sinek olmasının bir hikmeti vardır, elbette...
Öyküleyici Anlatım : Tasarlanan, gözlemlenen ya da yaşanan bir olayı yer, zaman ve kişi kavramlarına bağlayarak anlatan anlatım biçimine öyküleme denir. O halde öykülemede dört temel kavram bulunur:
ü Öykülemede, konuyu geliştiren olgu ya da olgular vardır ki buna olay denir.
ü Öykülemede, olayın geçtiği çevre ya da yer kavramı bulunur.
ü Olayın akışı içinde aklımızda yarattığımız kavram, zaman öğesini oluşturur.
ü Olayın içinde yer alan veya bu olayı yaratan öğelere kişi adı verilir.
İki farklı öyküleme biçimi vardır:
Açıklayıcı Öyküleme : Birtakım bilgileri zamansal oluşuma (kronolojiye) göre anlatan ve sanatsal bir kaygının güdülmediği bir öyküleme biçimidir. Temel amaç herhangi bir şeyi tarihsel gelişimi içinde okura aktarmak, bu konuda onu bilgilendirmektir.
Sanatsal Öyküleme : Bu öykülemede bilgilendirme amacı yoktur. Temel amaç bir olay anlatıp okuru o olayın içine çekmek, onun içinde yaşatıp okuru duygulandırmaktır. Öykü, roman gibi yazınsal türlerin kullanıldığı öykülemeye sanatsal öyküleme denir.
Hamdi amcamı en son 1960-1961 yıllarında gördüm. Bir iş nedeniyle Ankara'ya gelmişti. Beni görmeden gitmeyi içine sindirememiş, telefon edip geleceğini söylemişti. Tıpkı çocukluğumda babamı beklediğim gibi, camdan cama koşup gelişini bekledim. Uzun yıllar sonra birbirimizi görüp konuşacaktık. Amca yeğen birbirimize sarıldık. Hem sevinçten hem de annemi babamı anımsayıp ağladık. Çocuklarımı kucağına aldı. Onları öpüp öpüp sevdi. Kardeşim Leman Hanım, bunları görseydi, dedi. O gün onu son görüşüm oldu. Öldüğünü duyduğum zaman ne yapacağımı şaşırdım...
Düşünceyi Geliştirme Yolları (Anlatımda Başvurulan Yollar) : Bir düşüncenin, bir konunun, bir açıklamanın tam olarak anlatılabilmesi için yararlanılan yönteme "düşünceyi geliştirme yolu" ya da "anlatımda başvurulan yol" adı verilir. Bir paragrafta düşünceyi geliştirme yollarından yalnız biri kullanılabileceği gibi, bunların birkaçı da kullanılabilir.
Düşünceyi Geliştirme Yolları :
Tanımlama : Bir varlığın, bir nesnenin ya da bir kavramın özel ve değişmez niteliklerini sıralayarak onu tanıtmaktır. Tanımlama, genellikle, paragrafın giriş bölümünde yer alır. Gelişme ve sonuç bölümlerinde tanımlamalara pek rastlanmaz. Tanımlama, daha çok açıklayıcı ve tartışmacı anlatım biçimlerinde kullanılan bir düşünceyi geliştirme yoludur.
Roman, insanların başından geçen ya da geçebilecek türdeki olayları yer ve zaman belirterek anlatan uzun yazı türüdür. Yazarın üstün bilgisi, sağlam gözlemi, duygusu romanın başarılı olmasını sağlayan en önemli etkendir.
Örnekleme : Genellikle soyut bir düşünceyi ya da kavramı somutlamak; onu görünür, bilinir kılmak için bir yapıtı, bir kişiyi, bir olayı paragrafa aktarmaya örnekleme denir. Örnekleme, düşünceyi somut kılacağı için onun hem daha kolay anlaşılmasını, hem de inandırıcılık kazanmasını sağlar. Örnek olarak verilen şey, anlatımı somutlayacak nitelikte genel ve bilinir bir şey olmalıdır. Örnekler, bir paragrafın daha çok gelişme bölümünde yer alır. Çünkü bu bölümde konu açılacak ve ona somutluk ve inandırıcılık kazandırılacaktır.
Kültür, bir toplumun yaşama biçiminde, davranışlarında belirginleşir, giyinişine, yiyip içmesine, çalışmasına, hatta jestlerine yansır. Bir Türk 'hayır' anlamında başını yukarı kaldırır. Amerikan kültüründe ise aynı amaç için baş iki yana hareket ettirilir. İki erkeğim kol kola girip gezmesine Anglosakson ülkelerinde rastlayamazsınız.
Karşılaştırma : Nesneler, kavramlar, olay ya da durumlar arasındaki benzerlik veya farklılıkların dile getirilmesidir. Dolayısıyla karşılaştırma, yalnızca iki kavram arasındaki karşıtlıkları gösterme değildir. Benzerlikleri gösterirken de karşılaştırmalardan yararlanılabilir. Böylece sözü edilen kavram daha görünür, daha somut bir özellik kazanmış olur.
Hayvanların koşullanmaya ve denem yanılma etkinliğine dayanan öğrenmeleri yanında, insan öğrenmesinin ayrı bir niteliği vardır. İnsanın her öğreniş aşaması bedence belirli bir olgunlaşmayı gerektirir. Söz gelimi; konuşmayı öğrenmek yalnız ses çıkarmak değildir.
Benzetme : Bir durumu, bir kavramı açıklarken bilinen ve ondan daha etkin benzerinden yararlanmaya benzetme denir.
Boş bırakılmış topraklar, gübreli ve bereketli ise, yüz bin çeşit otla dolar. Yararlı olabilmeleri için onlara kazma vuruyor, işe yarar tohumlar ekiyoruz. Ruhlar da böyledir. Onları bir fikirle uğraştırıp dizginlerini tutmazsanız, uçsuz bucaksız bir hayal dünyasında başıboş, öteye beriye dolaşıp dururlar. Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu yitirir.
Tanık Gösterme : Anlatma somutluk ve inandırıcılık kazandırmak amacıyla başkalarının düşünce ve sözlerinden yararlanmaya tanık gösterme denir. Ancak tanık gösterilen kişi, bilinen ve kabul gören bir özellikte olmalıdır. Yoksa sıradan bir insanın tanık gösterilmesi, düşünceyi inandırıcı kılmaktan uzak düşer.
Tanık olarak seçilen, kişi değil de bir söz ise bu, tırnak içine alınarak verilmelidir. Ayrıca hem kişi adı kullanılıp hem de onun konuyla ilgili sözleri verilecekse, bu sözler tırnak içine alınmalıdır.
Jan Paul Sartre şöyle der: "İnsan bazı şeyleri söylemeyi seçtiği için yazardır." Bu görüşe katılmamak mümkün mü? Söz sanatçısı dediğin, herkesin söylemek isteyip de söyleyemediği sözleri, kendine özgü biçimler arasından seçerek söyleyivermeli ve okuyucuya : "Benim söylemek istediğimden daha güzel" dedirtmeli.
İlişki Kurma: Paragrafta ortaya konan düşüncenin açıklanması için, herhangi bir durumun ya da olayın ortaya çıkışını, onun nedenini geçmişte olan bir başka duruma veya olaya dayandırarak açıklamaktır. Bu anlatım yolunda geçmişteki bir olay anımsatılarak asıl anlatılmak istenen daha net ve inandırıcı bir biçimde ortaya konmuş olur.
Ben, hasta ruhları ve sinirli insanları daima yüzlerinin tebessümlü olup olmamasıyla teşhis ederim. Sinirli adamların yüzleri gülmez. Tebessümden mahrum bir çehre gördüğüm zaman, derhal bunun bir sinir hastasına ait olduğunu anlarım. Tebessüm, ruhun sağlamlığı kadar, saadetin de müjdecisidir.
Sayısal Verilerden Yararlanma : Bir düşünceyi aktarabilmek için anlatılmak istenen nesnenin ya da kavramın nicelik özelliklerinden yararlanmadır. Bu düşünceyi geliştirme yolu, daha çok tekniğe ve istatistiğe dayalı bilgilerin anlatımında kullanılır.
Öğrencilerin çalışırken ara verip dinlenmeleri gerektiğini düşünenlerdenim. Mola verilmeden yapılan uzun soluklu bir çalışma, verimi düşürür. Ellişer kişiden oluşan iki ayrı gruba yüz soruluk bir test uygulanır. Grubun biri, testi hiç ara vermeden yanıtlarken, diğer gruba elli sorudan sonra 15 dakikalık dinlenme verilir. Dinlenme almayan grubun başarısı, alan grubun başarısından % 30 düşük çıkar.
2024 Tüm hakları saklıdır. /İletişim:sorucam@gmail.com