PARAGRAFIN ANLATIMI
1. “İnsanlığın adım adım ilerlemesini sağlayan şey, kuşkusuz, kişisel kazançların, ürün ve buluşların kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Hayvanlar dünyasında buna benzer bir olay yoktur; eğitim görmüş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez."
Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi daha ağır basmaktadır?
A) benzetme B) ilişki kurma C) örneklendirme D) kanıtlama E) karşılaştırma
(1981 - ÖSS)
2. “Korku bir ruh halidir, ikide bir gelip giden, bizi yoklayan, dengeleyen... Yüreklilik ise büyük korkular önünde kendimizi yitirerek yaptığımız atılımdır. Her şeyi göze almak değildir; ölüme, teh-ikeye meydan okumak değildir, yapacak başka bir şey olmaması halidir."
Bu parçada düşünceyi geliştirmek için daha çok aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) betimlemeye B) karşılaştırmaya C) Tanımlamaya D) tartışmaya E) örneklendirmeye
(1981 - ÖYS)
3. Şiirlerinde gereksiz sözcüklerden olabildiğince Kaçınıyor. Sıfatlar, benzetmeler için de böyle bu. Okuyucuyu birtakım soyut, düğümlü sözcüklerle yorduğu da söylenemez. Öğretici bir hava taşımamalarına karşın, yine de bu şiirlerde bir eksiklik var: Başka şiirleri anımsatıyor; bunları daha önce okumuş gibi bir duyguya kapılıyorsunuz." diyen bireleştirmenin sözünü ettiği şiirlerde bulduğu eksiklik nedir?
A) Yalınlık B) İçtenlik C) Yoğunluk D) Özgünlük E) Açıklık
(1982-ÖSS)
4. "Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup arınıyordu. Bir bakmışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir bakmışsın, gölün ucundan bir mor şimşeği girmiş, bütün gölü som mora boyayarak öteki ucundan çıkmış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü süsleyerek."
Bu betimlemede (tasvirde) bulunmayan özellik aşağıdakilerden hangisidir?
A) İşitsel öğelere yer verme
B) Ayrıntılar üzerinde yoğunlaşma
C) Görsel öğelere ağırlık verme
D) Doğayı devinim içinde yansıtma
E) Doğa olaylarını kişileştirme
(1982 - ÖSS)
5. "Ankara, tarihin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Burada kerpiç bir duvardan İyonya tarzında bir sütun başlığı fırlar; bir türbe merdiveninin basamağında bir Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan bir taş görünür. Ahi Şerafettin'in türbesini, asırlardır Greko Romen aslanları bekler. Bu yüzden Aslanhane adını alan caminin mihrabında Etilerin toprak ve bereket ilahesinden başka bir şey olmayan bir yılan, meyveler arasında dolanır."
Yazar, parçanın ilk cümlesindeki savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden hangisine özellikle başvurmuştur?
A) Örneklemelere ağırlık verme
B) Öyküleyici anlatım yolunu seçme
C) Konuyu tartışma içinde sunma
D) Okurun hayal gücüne dayanma
E) Kanılarını öne çıkarma
(1982 - ÖYS)
6. "Güzelliğin görece olduğu doğru değildir. Toplumu oluşturan bireyler birçok 'güzel' tanımında birleşiyor. Bir bakıma moda konusuna benziyor bu. Moda, başlangıçta bir tür kişisel ve yaratılan güzelliktir; yeni olduğu için de görecedir. Ancak bu yaratılan güzellik gerçekte ortak bir çabanın ürünüdür. Eliot'un dediği gibi Bugün geçmişle yönetilir; geçmiş de bugünle değişime uğrar.' Nitekim bunun böyle olduğunu, güzelliğin ortak bir çabadan kaynaklandığını, geçmiş yıllarda yapılan on araştırmadan sekizi doğruluyor."
Bu parçada öne sürülen düşünceyi açıklamak için şu yollardan hangisine başvurulmamıştır?
A) Tanımlamaya yer verme
B) Örneklendirmeye gitme
C) Karşılaştırmaya başvurma
D) Tanık gösterme
E) Sayısal verilerden yararlanma
(1983 -ÖYS)
7. "Yazarlıkta ilk öğretmenim annemdir. Annem, İstanbulluydu. Anadolu'yu yakından görüp tanımıştı. Halkın dil ve düşünce gerçeklerini içine iyice sindirmişti. Okur yazardı, ama gramer bilmezdi. Edebiyat bilgisi kıt bir kadındı. Sezgisi güçlüydü. Yazdıklarımı anneme okur, nasıl olduğunu sorardım. Yazdıklarımın kimi yerlerini, 'Burası olmamış.' diye eleştirirdi. Nedenini sorduğumda, 'Böyle denmez de ondan.' derdi."
Parçaya göre, yazarın annesinin, onun anlatımında bulunmasını istediği nitelik nedir?
A) doğallık B) duruluk C) akıcılık D) özlülük E) tutarlılık
(1984-ÖSS)
8. Herkes nezle olur ama, herkes saman nezlesi olmaz. Acaba niye? işe polenden başlayalım. Adı, çiçektozu ama, ille de çiçeklerden gelmesi şart değil, iğde, kayın, gürgen, çınar, kavak gibi ağaçlardan, yapraklardan, otlardan hatta mantarlardan da geliyor. Baharla birlikte çiçeklenme başlayınca soluduğumuz havaya polen dolmaya başlıyor; ağzımıza, burnumuza giriyor.
Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
A) Gereksiz ayrıntılara yer verilmiştir.
B) Konuşma havası içinde yazılmıştır.
C) Söz oyunları yapmaya özenilmiştir.
D) Değişik örnekler verilerek konu dağıtılmıştır.
E) Terim kullanmaktan kaçınılmıştır.
(1986 -ÖSS)
9. Kenar mahalleler. Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum.
Bu parçanın anlatım biçimi, aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
A) Betimleme (tasvir)
B) Tartışma
C) Açıklama
D) Öyküleme (hikâye etme)
E) Örnekleme
(1987 -ÖYS)
10. Edebiyatın konusu insandır, doğadır; edebiyat bütün olanaklarıyla insanı tanıtmaya yönelmiştir. Eleştirinin konusu ise eserdir; amacı eseri tanıtmak ve değerlendirmektir. Edebiyatta dolaysız bir yaratma söz konusudur. Eleştirmen ise dolaylı yaratan kişidir. Yargılanacak bir eser olmadıkça eleştiri de olmaz.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Örneklendirme B) Karşılaştırma C) Tanıtma D) Tartışma E) Öyküleme
(1988 –ÖYS)
11. Önce karanlıkta yüzün ışıdı. Sis açıldıkça kendini ele verdin İstanbul. Güverteden bakınca gözlerine inen aydınlığı gördüm. Demir aldım. Uzaklaşan gemi değil, İstanbul’du. Kurşun kuleler, minareler, uğultulu taş yapılar, ışıyan yüzünle eriyip gittiler boşlukta. Ayrıldık. Ama başka kentlere, yeni limanlara doğru dümen kırdığım bu uzun, hâlâ sonu gelmeyen yolculukta beni yalnız bırakmadın. Gittiğim ülkelerde hep seni yaşadım. Sen ey ay yüzlüm benim!
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi yoktur?
A) Sözcüklerin duygusal anlamından yararlanma
B) Kişileştirme sanatına başvurma
C) Betimleyici öğeler kullanma
D) Hitaplardan yararlanma
E) Tanımlamalarla söyleyişte yoğunluk sağlama
(1991 - ÖYS)
12. Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?
A) Açıklama - öyküleme 3) Tartışma - betimleme
C) Öyküleme - betimleme
D) Açıklama - tartışma
E) Örneklendirme - öyküleme
13. Akçakavakların, dişbudakların arasından geçerek yeşil çam ormanına giriyorum. Yoğun bir reçine kokusu duyuyorum. Çevrem yeşilin değişik tonlarıyla donanmış. Az ileride kalın gövdeli, yaşlı bir çam ağacı görüyorum. Altına oturuyorum. Kekik kokulan geliyor burnuma.
Bu parçada ayrıntıların seçiminde hangi duyulardan yararlanılmıştır?
A) Görme - koklama
B) Koklama - işitme
C) işitme - dokunma
D) Koklama - dokunma
E) Görme - işitme
14. Çevrede binlerce ağacın milyarlarca dalı ve yaprağı arasında kaybolmuş kuşların cıvıltısı... Gün ışığının rengarenk tonları... Şırıl şırıl akan küçücük dereler... Ayaklarınızın altında çıtırdayan yeşil, kızıl, kahverengi yapraklardan oluşan bir halı... Kısacası burası doğanın güzelliğine doyamadığınız, hayran kaldığınız, kalabalıktan uzak bir dinlenme yeri.
Bu parçanın anlatımında aşağıdaki yolların hangisine başvurulmamıştır?
A) Sıfatlardan yararlanma
B) Kişisel duyguları belirtme
C) Bitirilmemiş cümleler kullanma
D) Gözlemlere yer verme
E) Kişileştirme sanatına yer verme
(1992 - ÖYS)
15. Derken davul zurna çalmaya başladı. Önde davulcu, bir öne bir arkaya eğilip belindeki püskülleri savurarak yürüyor, davulunu gümbürdetiyordu. Ardında zurnacı, zurnasının ağzını bir o yana bir bu yana çevirerek çalıyordu. Davulcuyla zurnacının ardına takılmış birkaç çocukla onları izleyen bir kedi vardı. En önde ise dili dışarıda bir köpek, havlayarak koşuyordu.
A) Tanımlamalara yer verme
B) Varlıkları ayırıcı özellikleriyle anlatma
C) Örneklendirmelerden yararlanma
D) Karşılaştırmalara başvurma
E) Anlatılanları nedenleriyle belirtme
(1992-ÖYS)
16. Nurullah Ataç hep eleştirmen olarak düşünülmüştür. Oysa Ataç'ın asıl önemi eleştirmenliğinden değil, Türkçenin düzyazı dili olarak kurulması yolunda harcadığı çabadan gelir. O da farkındadır bunun: "Eleştirmen bir öldü mü bir daha kimse anmaz onu." der. Ama öte yandan: "Bir şey kalmayacak mı benden?" sorusuna şu alçakgönüllü cevabı verirken gerçek öneminin nereden geldiğini de belirtir: "Bugün bu ülkede bir dil kuruluyor; o yapıda benim de bir taşım vardır. Ancak, görünmeyen, kimsenin gözüne çarpmayan, ta gerilerde bir taş."
Bu parçada yazar söylediklerini inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden özellikle hangisine başvurmuştur?
A) Alıntı yapma B) Örnek verme
C) Tanımlama D) Karşılaştırma
E) Betimleme
17. Küf yeşili yaprağın üzerinde koyu benekler vardı. Yapraktan acı, kekiğimsi bir koku geliyordu. Adam, yaprağa bakıyor, beneklerini sayıyordu. Birden yaprağın üstündeki beneklerden biri kımıldadı. İrkildi adam. Önce gözlerine inanamadı. £ Koyu kestane kabuk çıtırdayarak yarıldı, altından | tül gibi yarı saydam kanatlar çıktı. Uçuverdi böcek. Nemli, ılık bir esintinin içinde yitip gitti.
Bu parçada ayrıntıların seçiminde aşağıdaki duyuların hangisindenyararlanılmamıştır?
A) Görme B) Tatma
C) Dokunma D) işitme
E) Koklama
(1993-ÖYS)
18. Adalarda oturanlar, akşam üzeri iskeleye çıkıp, gelenleri karşılar, gidenleri uğurlarlar; gençler arkadaşlarıyla buluşur; yaşlılar çay bahçelerinde, aralarında söyleşirler. Saat dokuza gelince, herkes evine dönmüş, sofraya oturmuş olur. Adalara gezmeye gelen birkaç kişi dışında kimseleri göremezsiniz ortalıkta.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Öyküleme B) Tanımlama
C) Tartışma D) Açıklama
E) Karşılaştırma
19. Küre dağlarını döne döne tırmanıyorduk. Güneş, sabah sisinin grileştirdiği yeşil tepelerin arasından portakal renkli yüzünü gösteriyordu; ama güneşin daha ulaşmadığı derin koyaklar vardı. Yeşilin en güzel tonlarıyla bezeli, mendil kadar tarlalar, gerçek değilmiş gibi duruyordu. Derin derin uçurumlar, dipten doruğa çamlarla, akkavaklarla donanmıştı.
Bu parça ile ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
A) İkilemeler kullanılmıştır.
B) Söz sanatlarına başvurulmuştur.
C) Betimlemeye beğeni duygusu katılmıştır.
D) Günün belli bir zamanı anlatılmıştır.
E) Tartışmacı anlatım biçimiyle yazılmıştır.
(1994- ÖYS)
20. Bir öyküyü okuyanla, onun oyunlaştırılmış biçimini sahnede izleyen kişi arasındaki fark nedir? izleyen, gördüklerini dolaysız olarak yaşamaktadır. Başka deyişle sahnede, ortaya konulan hazır bir dünya vardır; izleyici tüm duygularını harekete geçirerek bu dünyayı algılar. Okuyan ise, okuduklarını kendi düşünce ve düş süzgecinden geçirerek kafasında canlandırır.
A) Karşılaştırma B) Tanımlama
C) Açıklama D) Örneklendirme
E) Öyküleme
(1994-ÖYS)
21. (I) Göz alabildiğine uzayıp giden tarlalar su içindeydi. (II) Ova, sanki zümrütten bir denizi andırıyordu. (III) Boyu bir karışı bulmayan ekinler, bütün ovayı kaplamıştı. (IV) Bugün nasılsa, bulutların arasından şöyle bir yüzünü gösteren güneş, ortalığa yaydığı sıcaklıkla, tarlaların ıslaklığını, az da olsa almaya çalışıyordu. (V) Az ileride Büyük Menderes bulanık sularıyla şırıl şırıl akıyordu.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde ayrıntılar, birden çok duyu organı aracılığıyla seçilebilir?
A) I. ve II. B) I. ve IV. C) Il. ve III. D) III. ve IV. E) IV. ve V.
(1995 -ÖYS)
22. Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu.
A) Betimleme B) Tartışma
C) Açıklama D) Öyküleme
(1995 - ÖYS)
23. İki tür şiir vardır: Sesleriyle, sese dayalı üsluplarıyla öne çıkanlar; sesi belirgin olmakla birlikte imge dünyaları ve çizdikleri dünyalarla belirginleşenler. Birinci tür şiir, kişiyi sesiyle sarar ve onu kendine tutsak eder; ikinci tür ise insanı kendi özgür sesiyle baş başa bırakarak ona yeni şiirler yazdırır. Birinci tür kolay taklit edilir; ikinci türü taklit etmek zordur.
Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Öyküleme B) Karşılaştırma C) Tanımlama D) Örnekleme E) Betimleme
(1996-ÖYS)
24. Sofraya hep birlikte otururduk. Tahtadan, yuvarlak bir yer sofrasına, ayaklarımızı altımıza alıp yan oturarak yaklaşırdık. Sofra örtüsünü dizlerimizin üzerine çekerdik. Babam bağdaş kurarak baş köşede otururdu. Beni sağına, kız kardeşimi de soluna alırdı. Karşısında annem otururdu. Babam, yemeğe başlamadan içimizden biri yanılıp da yemeğe uzanacak olursa, hiç acımadan kaşığının tersini, uzanan elin sırtına indirirdi.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinde verilenlerden yararlanılmıştır?
A) Betimleme - öyküleme
B) Öyküleme - örnek verme
C) Betimleme - açıklama
D) Açıklama - öyküleme
E) Açıklama - örnek verme
(1997-ÖSS)
25. Bir vapur yanaşıyor. Eminönü'ndeki vapur iskelesine. Martılar ona çığlıklarıyla eşlik ediyor. Günün ilk ışıklarıyla birlikte insanlar birer ikişer dolduruyorlar kaldırımları. Yol kenarındaki taksiler, gecenin yorgunluğunu atıyor. Caminin avlusunda güvercinler... Galata Köprüsü'ndeki emektar kahvede sabah çayları içiliyor; buharlar yükseliyor bardaklardan, pencereden içeriye dolan güneşle birlikte. Ah, bir de bu deniz kokusu...
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Nesnelere, insanlara özgü nitelikler yükleme
B) Betimleyici bir yol izleme
C) Çeşitli duyulara seslenme
D) Gözlem gücüyle ayrıntılar seçme
E) Örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanma
(1997 - ÖSS)
26. Röportajla öykü arasında kimi benzerlikler vardır, ikisi de yaşamın gerçekleriyle beslenir. Röportajın gerçekliği belgelere, kanıtlara, somut olay ya da olgulara dayanmasından ileri gelir. Öyküde ise bunlar hayal gücüyle yeni bir renk, yeni bir görünüm kazanır. Öte yandan bütün anlatı türleri için geçerli olan dilin güzel ve etkili kullanımı röportaj ve öykü için de söz konusudur.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme B) Karşılaştırma C) Öyküleme D) Tanımlama E) Örneklendirme
(1997- ÖYS)
27. Ankara'nın, mimarisiyle ünlü ilçesi Ayaş'ta bir sokak... Sokaktaki tarihi evlerden biri... Badanası solmuş, sıvaları yer yer dökülmüş. Pencere pervazları da doğaya direniyor; bir bakıma evin sahibi yaşlı kadını andırıyor. Ev de yorgun, sahibi de. Ne var ki yaşam sürüyor.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisine başvurulmamıştır?
A) İzlenimleri belirtmeye
B) Benzetme yapmaya
C) Eksiltili cümleler kullanmaya
D) Kişileştirmeden yararlanmaya
E) Örnekler vermeye
(1998-ÖSS)
28. On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek çocuğun peşinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. Banyonun kapısını açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu, istemediğimi söyledim. Bahşişini verdim, gitti.
A) Duyguları yansıtma
B) Eylemleri oluş sırasına göre verme
C) Gözlem gücünden yararlanma
D) Değişik yapılı cümleler kullanma
E) Birinci kişinin ağzından anlatma
29. (I) Minibüsle, sabahleyin yola çıktık. (II) Yeşilin, açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan, tepelerden geçtik. (III) Şırıl şırıl akan derecikleri aşa aşa sonunda yeryüzü cennetine vardık. (IV) Çevresini irili ufaklı ağaçların kuşattığı mavi, duru, büyük göle bakan bir yamaçta durduk. (V) Kameramızı çıkarıp bu manzarayı görüntüledik.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde betimlemeye yerverilmemiştir?
A) I. ve II. B)I.veV. C) II. ve III. D) II. ve IV. E) III. ve IV.
(1999-ÖSS)
30. Aşağıdakilerin hangisinde verilen dizelerde düşsel öğeler yoktur?
A) Bir tren gelir her gün bu saatte
Aralıksız öter düdüğü
B) Yağmur ana, yeşil yünden
Örmüş tarlanın hırkasını
C) Bir rüzgâr esiyor dağlardan ovaya doğru
Okşayarak ağaçları, otları
D) Tanı beni, her mektupta yumak yumak
Rüzgârla pullayıp gönderdiğim bulut
E) Sesin gömlek yerine asılı balkonumda
Her zaman yıkanmış, her zaman ıslak
(2000 - ÖSS)
31. Eylül'de Kaçkarlar'ın çevresinde "kestane karası fırtınası" gelip çatar. Kestanelerin dökülme zamanıdır artık. Yöre insanı için kestanelerin hem meyvesi, hem de kerestesi çok değerlidir. Çünkü evlerin özellikle dış cephesi bu ağaçtan yapılır. Rüzgârlar vadilerde uğuldamaya, yapraklar dökülmeye başlamıştır bugünlerde. Karın habercisi olan "karakuş" birazdan pencerenin pervazına tüner. Derinden kurt sesleri gelir. Orman tüm yaşamıyla hazırdır uzun ve beyaz kışa.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinde verilenlerdenyararlanılmıştır?
A) Karşılaştırma, tanımlama, öyküleme
B) Açıklama, öyküleme, betimleme
C) Tartışma, karşılaştırma, öyküleme
D) Tanımlama, örnek gösterme, betimleme
E) Açıklama, tartışma, örnek gösterme
32. Japongülleri, her sabah yüzlerce çiçekle ala boyanırdı. Dil büyüklüğünde beş yapraktan oluşar çiçeklerin tomurcukları sabahları hızla açılır, akşamları aynı hızla kapanırdı. Solan çiçekler, bir sonraki gün ağacın altındaki toprağa kızılımsı bir ölüm damgası vururdu. Bu hızlı değişim, beni hüzünlendirir, içimi karartırdı.
Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Söz sanatlarına başvurma
B) Gözlem gücünden yararlanma
C) Olayları oluş sırasına göre anlatma
D) Deyimlere başvurarak anlatımı güçlendirme
E) Söylenenleri, örneklerle zenginleştirme
(2000 – ÖSS)
33. (I) Sonbahar, kendisinden sonra gelecek k: mevsiminin gizli telaşını yaşatıyor doğaya. | Amasra'da bir Roma yapıtı olan Kuşkayası Yol Anıtı sarı bir örtüyle kaplanıyor. (III) Hasankeyfte’ki Artukoğulları zamanından kalma cami, minaresindeki son leyleği yolcu ediyor. (IV) Kaçkarlarda; yağmur fazla mesai yapmaya başlıyor. (V) Bolu Dağları'nda, Istrancalarda gezinirken yerler ağaç gövdelerinin hüzünlü yüzlerini, acılı bakışlarını görüyoruz.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin han:-sinde insana özgü bir nitelik doğayaaktar -mamıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
(2001 – ÖSS)
34. Geçmişi Hititlere uzanan Ürgüp'ün taştan yapılmış boz evleri, insanı masallar dünyasının değişik evrenine götürür. Bomboş bozkır, uçsuz bucaksız, yapayalnız uzar gider bu saman sarısı diyarda. Modern heykeller gibi özenle yontulmuştur peribacaları ve damlarında duman tüten taş evler. Adı, "kaya" anlamına gelen "ur" ile "çok" anlamına gelen "köp" sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Ürgüp, önce peribacaları demekse, sonra taşın güneşle arkadaşlığı, rüzgârla dansı demek. Taş, Ürgüp'te öncelikle mesken demek; yalnızca mağara, kovuk değil, enikonu bir mesken.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmamıştır?
A) Ayrıntılara yer vermeye
B) insana özgü nitelikleri doğaya aktarmaya
C) Düş gücünden yararlanmaya
D) Öznelliğe
E) Tarihsel değerleri örneklerle açıklamaya
(2002 - ÖSS)
35. Soğuk bir İstanbul sabahı... Gökyüzünde bulut kaynıyor; yağmur yağdı yağacak... Biz yola koyuluyoruz. Yarım saat sürecek yolculuğumuzu, Maltepe'nin bildik sokaklarından geçerek bir an önce bitirme telaşındayız. Sokaklar, işe yetişmek için koşuşanlarla dolu. İnsanlar, rayların üzerinden, sağa sola bakarak, hızlı adımlarla geçiyor. 3ir banliyö treni Gebze yönüne doğru gürültüyle yol alıyor.
A) Öyküleme - betimleme
B) Açıklama - betimleme
C) Karşılaştırma - öyküleme
D) Tanımlama - açıklama
E) Karşılaştırma - tanımlama
36. Çalışmalarımız sonuç verdi. Neler mi oldu? Ot bitmeyen bozkırlar, ipek gibi yumuşak topraklı ovalara dönüştü. Tarlalar, arı kovanları gibi uğuldamaya başladı. Toprağın derinliklerinde uyuyan sular yeryüzüne çıkarıldı. Kova kova süt veren inekler, kovan kovan bal veren arılar yetiştirildi. Sofraları, el ele verilerek üretilen yiyecekler süsledi.
A) Benzetme sanatından yararlanma
B) Öykülemeye başvurma
C) Yinelemelere yer verme
D) Betimleme yapma
E) Tanık gösterme
(2003 - ÖSS)
37. Yaklaşık otuz beş yıl öncesine kadar kimsenin ondan haberi yoktu. Kayıp bir kent değildi. Unutulmuştu yalnızca. Sırtını yasladığı dağın dik yamaçlarında, toprak altında bulunan bu kentten, Avrupalı gezginler bir iki satır da olsa söz etmişlerdi. 19. yüzyılda yapılan bilimsel bir yüzey araştırmasında da kimliği belirlenmişti. Ama bu silik izlerin peşine pek kimse düşmedi. Uzun aralıklarla gerçekleştirilen bir iki ziyaret, gözlem... Sonrası derin bir sessizlik... Ta ki 1970 yılında yeniden keşfedilene dek.
A) Öykülemeye
B) Kişileştirmeye
C) Eksiltili cümlelere
D) Nesnel verilere E) Abartmaya
(2004 - ÖSS)
38. Yüzümü usulca göğe yasladım. Gözlerimde kanat çırpıyor martılar. Bulut bulut parçalanmış gökyüzünü seyrediyorum. Bulutlar mı üstümüze koşuyor, yoksa ben mi bulutların altındayım, bir türlü kestiremiyorum. Saklambaç oynarcasına bir görünüp bir kaybolan güneş de alıp götürüyor beni düş dünyamın derinliklerine.
A) Sözcükleri gerçek anlamlarının dışında kullanma
B) Karşılaştırmalar yapma
C) Benzetmeye başvurma
D) Betimleyici öğelerden yararlanma
E) Anlatıcının duygusal etkilenmesini yansıtma
39. Dil, insanların düşündüklerini, duyduklarını bildirmek için kullandıkları, sözcükler ve işaretlerden oluşan bir anlaşma aracıdır. Ancak, herhangi bir araç değildir. Bir ulusun kimliğini belirleyen, duygu ve düşünce dünyasını besleyen en önemli etkendir. Aynı zamanda ulusal kimliği yansıtan bir ayna gibidir. Bu ayna kirlenirse toplumsal varlığımız da kirlenir, işte bu gerçeklerden yola çıkarak bütün ülkede anadili bilincini ve duyarlığını besleyip geliştirme çabası içinde olmalıyız. Çünkü bir dili yozlaşmaktan, bozulmaktan kurtaracak güç, yasalar ve yasaklamalar değil; o dili konuşan toplumun dil bilinci ve duyarlığıdır.
Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Örneklerden yararlanılmıştır.
B) Dilin önemi ve işlevi vurgulanmıştır.
C) Okuyanı yönlendiren bir hava taşımaktadır.
D) Tanımlamaya yer verilmiştir.
E) Yargılardan biri benzetmeyle somutlaştırılmıştır.
40. Doğuda dağlar kar altında yatarken bahar geldi dağlarına Ege'nin. Yeşille kucaklaştı toprak; dağ taş yemyeşil. Sanki papatya denizi Datça, göz alabildiğine uzanan. Bahar kokuyor her yer. Kırlar rengârenk çiçek...
A) Doğanın kişileştirildiği
B) Karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanıldığı
C) Karşılaştırmaya başvurulduğu
D) Bahara özgü görüntülerin betimlendiği
E) Devrik cümlelerle anlatımın doğallaştırıldığı
(2005 - ÖSS)
41. Andersen'i özgün kılan bir özellik, çevremizdeki sıradan nesneleri kişileştirip birer masal kişisine dönüştürmesidir. Öykülerinde küçücük nesneler, nesne niteliklerini hiç yitirmeden insanlarınkine benzer serüvenler yaşar: Kurşun asker, yıkımdan yıkıma sürüklenirken gözüpekliğinden ve iyimserliğinden bir şey yitirmez; tencere vurulur, çömlek ve masa konuşur. Bunun yanında Andersen bize, kişileri hiç de masalsı sayılamayacak, oldukça gerçekçi masallar da anlatır: Eski Ev, Kapıcının Oğlu.
Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Tanık gösterme
B) Tanımlama
C) Örneklere yer verme
D) Betimleme
E) Tartışma
(2007 - ÖSS)
42. Güzeldere'de kışın bembeyaz bir sessizlik kaplar her yanı. İlkbaharda taze yeşilin, eflatun orman gülleriyle uyumu göze çarpar. Yazın koyu bir yeşil hâkim olur dağlara. Ya sonbaharda? Kayınların, gürgenlerin kırmızısı, ıhlamur yapraklarının saman gibi sarısıyla güze direnen çalıların yeşili birbirine karışır. Güzeldere'nin en görkemli zamanıdır sonbahar.
A) Benzetme yapılmıştır.
B) Betimleyici öğelere yer verilmiştir.
C) Öznellik ağır basmaktadır.
D) Bir varlığa insana özgü bir nitelik aktarılmıştır.
E) Yinelemelere başvurulmuştur.
(2007 – ÖSS)
CEVAP ANAHTARI
1)E 2)B 3)D 4)A 5)A 6)B 7)A 8)B 9)A 10)B 11)E 12)C 13)A 14)E 15)B 16)A 17)B 18)A 19)E 20)A 21)E 22)A 23)B 24)A 25)E 26)B 27)E 28)A 29)B 30)A 31)B 32)E 33)B 34)E 35)A 36)E 37)E 38)B 39)A 40)B 41)C 42)E
1. “İnsanlığın adım adım ilerlemesini sağlayan şey, kuşkusuz, kişisel kazançların, ürün ve buluşların kuşaktan kuşağa aktarılmasıdır. Hayvanlar dünyasında buna benzer bir olay yoktur; eğitim görmüş bir köpek, başka bir köpeği eğitemez." Bu paragrafın anlatımında aşağıdakilerden hangisi daha ağır basmaktadır?
A) benzetme
B) ilişki kurma
C) örneklendirme
D) kanıtlama
E) karşılaştırma
3. Şiirlerinde gereksiz sözcüklerden olabildiğince Kaçınıyor. Sıfatlar, benzetmeler için de böyle bu. Okuyucuyu birtakım soyut, düğümlü sözcüklerle yorduğu da söylenemez. Öğretici bir hava taşımamalarına karşın, yine de bu şiirlerde bir eksiklik var: Başka şiirleri anımsatıyor; bunları daha önce okumuş gibi bir duyguya kapılıyorsunuz." diyen bir eleştirmenin sözünü ettiği şiirlerde bulduğu eksiklik nedir?
A) Yalınlık
B) İçtenlik
C) Yoğunluk
D) Özgünlük
E) Açıklık
4. "Turna katarları geçiyordu gölün üstünden, gölgeleri maviye dönüşerek. Van Gölü, günün her anında bir renk cümbüşünde yunup arınıyordu. Bir bakmışsın, göl bir anda som turuncuya kesmiş. Bir bakmışsın, gölün ucundan bir mor şimşeği girmiş, bütün gölü som mora boyayarak öteki ucundan çıkmış, ak köpüklü dalgalarla bütün gölü süsleyerek." Bu betimlemede (tasvirde) bulunmayan özellik aşağıdakilerden hangisidir?
5. "Ankara, tarihin şaşırtıcı terkipleriyle doludur. Burada kerpiç bir duvardan İyonya tarzında bir sütun başlığı fırlar; bir türbe merdiveninin basamağında bir Roma konsülünün şehre gelişini kutlayan bir taş görünür. Ahi Şerafettin'in türbesini, asırlardır Greko Romen aslanları bekler. Bu yüzden Aslanhane adını alan caminin mihrabında Etilerin toprak ve bereket ilahesinden başka bir şey olmayan bir yılan, meyveler arasında dolanır." Yazar, parçanın ilk cümlesindeki savını inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden hangisine özellikle başvurmuştur?
6. "Güzelliğin görece olduğu doğru değildir. Toplumu oluşturan bireyler birçok 'güzel' tanımında birleşiyor. Bir bakıma moda konusuna benziyor bu. Moda, başlangıçta bir tür kişisel ve yaratılan güzelliktir; yeni olduğu için de görecedir. Ancak bu yaratılan güzellik gerçekte ortak bir çabanın ürünüdür. Eliot'un dediği gibi Bugün geçmişle yönetilir; geçmiş de bugünle değişime uğrar.' Nitekim bunun böyle olduğunu, güzelliğin ortak bir çabadan kaynaklandığını, geçmiş yıllarda yapılan on araştırmadan sekizi doğruluyor." Bu parçada öne sürülen düşünceyi açıklamak için şu yollardan hangisine başvurulmamıştır?
7. "Yazarlıkta ilk öğretmenim annemdir. Annem, İstanbulluydu. Anadolu'yu yakından görüp tanımıştı. Halkın dil ve düşünce gerçeklerini içine iyice sindirmişti. Okur yazardı, ama gramer bilmezdi. Edebiyat bilgisi kıt bir kadındı. Sezgisi güçlüydü. Yazdıklarımı anneme okur, nasıl olduğunu sorardım. Yazdıklarımın kimi yerlerini, 'Burası olmamış.' diye eleştirirdi. Nedenini sorduğumda, 'Böyle denmez de ondan.' derdi." Parçaya göre, yazarın annesinin, onun anlatımında bulunmasını istediği nitelik nedir?
A) doğallık
B) duruluk
C) akıcılık
D) özlülük
E) tutarlılık
8. Herkes nezle olur ama, herkes saman nezlesi olmaz. Acaba niye? işe polenden başlayalım. Adı, çiçektozu ama, ille de çiçeklerden gelmesi şart değil, iğde, kayın, gürgen, çınar, kavak gibi ağaçlardan, yapraklardan, otlardan hatta mantarlardan da geliyor. Baharla birlikte çiçeklenme başlayınca soluduğumuz havaya polen dolmaya başlıyor; ağzımıza, burnumuza giriyor. Bu parçanın anlatımı için aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
9. Kenar mahalleler. Birbirine geçmiş, yaslanmış tahta evler Kiminin kaplamaları biraz daha kararmış, kiminin balkonu biraz daha eğrilmiş, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir. Hepsi hastadır; onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum. Bu parçanın anlatım biçimi, aşağıdakilerden hangisine bir örnektir?
10. Edebiyatın konusu insandır, doğadır; edebiyat bütün olanaklarıyla insanı tanıtmaya yönelmiştir. Eleştirinin konusu ise eserdir; amacı eseri tanıtmak ve değerlendirmektir. Edebiyatta dolaysız bir yaratma söz konusudur. Eleştirmen ise dolaylı yaratan kişidir. Yargılanacak bir eser olmadıkça eleştiri de olmaz. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Örneklendirme
B) Karşılaştırma
C) Tanıtma
D) Tartışma
11. Önce karanlıkta yüzün ışıdı. Sis açıldıkça kendini ele verdin İstanbul. Güverteden bakınca gözlerine inen aydınlığı gördüm. Demir aldım. Uzaklaşan gemi değil, İstanbul’du. Kurşun kuleler, minareler, uğultulu taş yapılar, ışıyan yüzünle eriyip gittiler boşlukta. Ayrıldık. Ama başka kentlere, yeni limanlara doğru dümen kırdığım bu uzun, hâlâ sonu gelmeyen yolculukta beni yalnız bırakmadın. Gittiğim ülkelerde hep seni yaşadım. Sen ey ay yüzlüm benim!
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisi yoktur?
A) Sözcüklerin duygusal anlamından yararlanma
12. Köyden kasabaya taşınmıştık. Cadde üstünde, sol tarafta bahçesi olan, beyaz boyalı bir ev satın almıştık. Bahçemizden, komşu bahçeden gelen küçük bir su yolu geçiyordu. Bu su, yan duvarın altından aşağıdaki bahçelere akıyordu. Bizim bahçenin bir köşesinde ufak bir tel kümes vardı. Dip tarafa domates, biber, yeşil salata ekilmişti. Cadde tarafında sardunyalar, pembe karanfiller, hanımelleri bulunurdu. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangilerine başvurulmuştur?
A) Açıklama - öyküleme
B) Tartışma - betimleme
E) Örneklendirme – öyküleme
13. Akçakavakların, dişbudakların arasından geçerek yeşil çam ormanına giriyorum. Yoğun bir reçine kokusu duyuyorum. Çevrem yeşilin değişik tonlarıyla donanmış. Az ileride kalın gövdeli, yaşlı bir çam ağacı görüyorum. Altına oturuyorum. Kekik kokulan geliyor burnuma. Bu parçada ayrıntıların seçiminde hangi duyulardan yararlanılmıştır?
14. Çevrede binlerce ağacın milyarlarca dalı ve yaprağı arasında kaybolmuş kuşların cıvıltısı... Gün ışığının rengarenk tonları... Şırıl şırıl akan küçücük dereler... Ayaklarınızın altında çıtırdayan yeşil, kızıl, kahverengi yapraklardan oluşan bir halı... Kısacası burası doğanın güzelliğine doyamadığınız, hayran kaldığınız, kalabalıktan uzak bir dinlenme yeri. Bu parçanın anlatımında aşağıdaki yolların hangisine başvurulmamıştır?
15. Derken davul zurna çalmaya başladı. Önde davulcu, bir öne bir arkaya eğilip belindeki püskülleri savurarak yürüyor, davulunu gümbürdetiyordu. Ardında zurnacı, zurnasının ağzını bir o yana bir bu yana çevirerek çalıyordu. Davulcuyla zurnacının ardına takılmış birkaç çocukla onları izleyen bir kedi vardı. En önde ise dili dışarıda bir köpek, havlayarak koşuyordu. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
16. Nurullah Ataç hep eleştirmen olarak düşünülmüştür. Oysa Ataç'ın asıl önemi eleştirmenliğinden değil, Türkçenin düzyazı dili olarak kurulması yolunda harcadığı çabadan gelir. O da farkındadır bunun: "Eleştirmen bir öldü mü bir daha kimse anmaz onu." der. Ama öte yandan: "Bir şey kalmayacak mı benden?" sorusuna şu alçakgönüllü cevabı verirken gerçek öneminin nereden geldiğini de belirtir: "Bugün bu ülkede bir dil kuruluyor; o yapıda benim de bir taşım vardır. Ancak, görünmeyen, kimsenin gözüne çarpmayan, ta gerilerde bir taş." Bu parçada yazar söylediklerini inandırıcı kılmak için aşağıdakilerden özellikle hangisine başvurmuştur?
A) Alıntı yapma
B) Örnek verme
C) Tanımlama
D) Karşılaştırma
17. Küf yeşili yaprağın üzerinde koyu benekler vardı. Yapraktan acı, kekiğimsi bir koku geliyordu. Adam, yaprağa bakıyor, beneklerini sayıyordu. Birden yaprağın üstündeki beneklerden biri kımıldadı. İrkildi adam. Önce gözlerine inanamadı. Koyu kestane kabuk çıtırdayarak yarıldı, altından tül gibi yarı saydam kanatlar çıktı. Uçuverdi böcek. Nemli, ılık bir esintinin içinde yitip gitti. Bu parçada ayrıntıların seçiminde aşağıdaki duyuların hangisinden yararlanılmamıştır?
A) Görme
B) Tatma
C) Dokunma
D) işitme
18. Adalarda oturanlar, akşamüzeri iskeleye çıkıp, gelenleri karşılar, gidenleri uğurlarlar; gençler arkadaşlarıyla buluşur; yaşlılar çay bahçelerinde, aralarında söyleşirler. Saat dokuza gelince, herkes evine dönmüş, sofraya oturmuş olur. Adalara gezmeye gelen birkaç kişi dışında kimseleri göremezsiniz ortalıkta. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
A) Öyküleme
C) Tartışma
D) Açıklama
19. Küre dağlarını döne döne tırmanıyorduk. Güneş, sabah sisinin grileştirdiği yeşil tepelerin arasından portakal renkli yüzünü gösteriyordu; ama güneşin daha ulaşmadığı derin koyaklar vardı. Yeşilin en güzel tonlarıyla bezeli, mendil kadar tarlalar, gerçek değilmiş gibi duruyordu. Derin derin uçurumlar, dipten doruğa çamlarla, akkavaklarla donanmıştı. Bu parça ile ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisine varılamaz?
20. Bir öyküyü okuyanla, onun oyunlaştırılmış biçimini sahnede izleyen kişi arasındaki fark nedir? izleyen, gördüklerini dolaysız olarak yaşamaktadır. Başka deyişle sahnede, ortaya konulan hazır bir dünya vardır; izleyici tüm duygularını harekete geçirerek bu dünyayı algılar. Okuyan ise, okuduklarını kendi düşünce ve düş süzgecinden geçirerek kafasında canlandırır. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Karşılaştırma
D) Örneklendirme
21. (I) Göz alabildiğine uzayıp giden tarlalar su içindeydi. (II) Ova, sanki zümrütten bir denizi andırıyordu. (III) Boyu bir karışı bulmayan ekinler, bütün ovayı kaplamıştı. (IV) Bugün nasılsa, bulutların arasından şöyle bir yüzünü gösteren güneş, ortalığa yaydığı sıcaklıkla, tarlaların ıslaklığını, az da olsa almaya çalışıyordu. (V) Az ileride Büyük Menderes bulanık sularıyla şırıl şırıl akıyordu. Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinde ayrıntılar, birden çok duyu organı aracılığıyla seçilebilir?
A) I. ve II.
B) I. ve IV.
C)II. ve III.
D) III. ve IV.
E) IV. ve V.
22. Yirmi yaşından fazla göstermeyen bir genç, çadırın önünde yan yatırılmış el arabasının üstüne oturmuş saz çalıyordu. Fenerin aydınlattığı alnı, ter damlalarıyla kaplıydı. Sazının sapı, şaşırtıcı bir süratle aşağı yukarı kayan parmaklarının altında bir canlı gibi titriyordu. Tellere vuran sağ eli, küçük fakat kendinden emin hareketler yapıyordu. Gencin eli, sazın gövdesine yaklaştıkça insan, saz ile el arasında gizli fakat çok anlamlı bir konuşma olduğunu sanıyordu. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
A) Betimleme
D) Öyküleme
23. İki tür şiir vardır: Sesleriyle, sese dayalı üsluplarıyla öne çıkanlar; sesi belirgin olmakla birlikte imge dünyaları ve çizdikleri dünyalarla belirginleşenler. Birinci tür şiir, kişiyi sesiyle sarar ve onu kendine tutsak eder; ikinci tür ise insanı kendi özgür sesiyle baş başa bırakarak ona yeni şiirler yazdırır. Birinci tür kolay taklit edilir; ikinci türü taklit etmek zordur. Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
D) Örnekleme
24. Sofraya hep birlikte otururduk. Tahtadan, yuvarlak bir yer sofrasına, ayaklarımızı altımıza alıp yan oturarak yaklaşırdık. Sofra örtüsünü dizlerimizin üzerine çekerdik. Babam bağdaş kurarak başköşede otururdu. Beni sağına, kız kardeşimi de soluna alırdı. Karşısında annem otururdu. Babam, yemeğe başlamadan içimizden biri yanılıp da yemeğe uzanacak olursa, hiç acımadan kaşığının tersini, uzanan elin sırtına indirirdi. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi¬sinde verilenlerden yararlanılmıştır?
25. Bir vapur yanaşıyor. Eminönü'ndeki vapur iskelesine. Martılar ona çığlıklarıyla eşlik ediyor. Günün ilk ışıklarıyla birlikte insanlar birer ikişer dolduruyorlar kaldırımları. Yol kenarındaki taksiler, gecenin yorgunluğunu atıyor. Caminin avlusunda güvercinler... Galata Köprüsü'ndeki emektar kahvede sabah çayları içiliyor; buharlar yükseliyor bardaklardan, pencereden içeriye dolan güneşle birlikte. Ah, bir de bu deniz kokusu... Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
E) Örneklerden ve karşılaştırmalardan yararlanma (1997 - ÖSS)
26. Röportajla öykü arasında kimi benzerlikler vardır, ikisi de yaşamın gerçekleriyle beslenir. Röportajın gerçekliği belgelere, kanıtlara, somut olay ya da olgulara dayanmasından ileri gelir. Öyküde ise bunlar hayal gücüyle yeni bir renk, yeni bir görünüm kazanır. Öte yandan bütün anlatı türleri için geçerli olan dilin güzel ve etkili kullanımı röportaj ve öykü için de söz konusudur. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?
C) Öyküleme
D) Tanımlama
E) Örneklendirme
27. Ankara'nın, mimarisiyle ünlü ilçesi Ayaş'ta bir sokak... Sokaktaki tarihi evlerden biri... Badanası solmuş, sıvaları yer yer dökülmüş. Pencere pervazları da doğaya direniyor; bir bakıma evin sahibi yaşlı kadını andırıyor. Ev de yorgun, sahibi de. Ne var ki yaşam sürüyor. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangi¬sine başvurulmamıştır?
28. On altıncı katta asansörden indik. Bana odayı gösterecek çocuğun peşinden yürüyordum. Çocuk kısa bir koridoru geçti, bir odanın önünde durdu. Ben de durdum. Kapıyı açtı, içeri girdik. Perdeler sıkı sıkıya kapalı. Çocuk perdeleri açıp dışarıyı göstermek istedi. Engel oldum. Lambaları yaktı. Banyonun kapısını açtı. Bir şey isteyip istemediğimi sordu, istemediğimi söyledim. Bahşişini verdim, gitti.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
29. (I) Minibüsle, sabahleyin yola çıktık.
(II) Yeşilin, açığından koyusuna değin bütün tonlarıyla bezenmiş ağaçların süslediği yamaçlardan, tepelerden geçtik.
(III) Şırıl şırıl akan derecikleri aşa aşa sonunda yeryüzü cennetine vardık.
(IV) Çevresini irili ufaklı ağaçların kuşattığı mavi, duru, büyük göle bakan bir yamaçta durduk.
(V) Kameramızı çıkarıp bu manzarayı görüntüledik.
Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangilerinde betimlemeye yer verilmemiştir?
B) (1999-ÖSS)
A) Bir tren gelir her gün bu saatte Aralıksız öter düdüğü
B) Yağmur ana, yeşil yünden Örmüş tarlanın hırkasını
C) Bir rüzgâr esiyor dağlardan ovaya doğru Okşayarak ağaçları, otları
D) Tanı beni, her mektupta yumak yumak Rüzgârla pullayıp gönderdiğim bulut
E) Sesin gömlek yerine asılı balkonumda Her zaman yıkanmış, her zaman ıslak
31. Eylül'de Kaçkarlar'ın çevresinde "kestane karası fırtınası" gelip çatar. Kestanelerin dökülme zamanıdır artık. Yöre insanı için kestanelerin hem meyve¬si, hem de kerestesi çok değerlidir. Çünkü evlerin özellikle dış cephesi bu ağaçtan yapılır. Rüzgârlar vadilerde uğuldamaya, yapraklar dökülmeye başlamıştır bugünlerde. Karın habercisi olan "karakuş" birazdan pencerenin pervazına tüner. Derinden kurt sesleri gelir. Orman tüm yaşamıyla hazırdır uzun ve beyaz kışa.
Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerin hangisinde verilenlerden yararlanılmıştır?
32. Japongülleri, her sabah yüzlerce çiçekle ala boyanırdı. Dil büyüklüğünde beş yapraktan oluşaN çiçeklerin tomurcukları sabahları hızla açılır, akşamları aynı hızla kapanırdı. Solan çiçekler, bir sonraki gün ağacın altındaki toprağa kızılımsı bir ölüm damgası vururdu. Bu hızlı değişim, beni hüzünlendirir, içimi karartırdı. Bu parçada aşağıdakilerden hangisi yoktur?
E) Söylenenleri, örneklerle zenginleştirme (2000 – ÖSS)
33. (I) Sonbahar, kendisinden sonra gelecek k: mevsiminin gizli telaşını yaşatıyor doğaya. Amasra'da bir Roma yapıtı olan Kuşkayası Yol Anıtı sarı bir örtüyle kaplanıyor. (III) Hasankeyfte’ki Artukoğulları zamanından kalma cami, minaresindeki son leyleği yolcu ediyor. (IV) Kaçkarlarda; yağmur fazla mesai yapmaya başlıyor. (V) Bolu Dağları'nda, Istrancalarda gezinirken yerler ağaç gövdelerinin hüzünlü yüzlerini, acılı bakışlarını görüyoruz. Bu parçada numaralanmış cümlelerin han:-sinde insana özgü bir nitelik doğaya aktar mamıştır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. (2001 – ÖSS)
34. Geçmişi Hititlere uzanan Ürgüp'ün taştan yapılmış boz evleri, insanı masallar dünyasının değişik evrenine götürür. Bomboş bozkır, uçsuz bucaksız, yapayalnız uzar gider bu saman sarısı diyarda. Modern heykeller gibi özenle yontulmuş¬tur peribacaları ve damlarında duman tüten taş evler. Adı, "kaya" anlamına gelen "ur" ile "çok" anlamına gelen "köp" sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Ürgüp, önce peribacaları demekse, sonra taşın güneşle arkadaşlığı, rüzgârla dansı demek. Taş, Ürgüp'te öncelikle mesken demek; yalnızca mağara, kovuk değil, enikonu bir mesken. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmamıştır?
35. Soğuk bir İstanbul sabahı... Gökyüzünde bulut kaynıyor; yağmur yağdı yağacak... Biz yola koyuluyoruz. Yarım saat sürecek yolculuğumuzu, Maltepe'nin bildik sokaklarından geçerek bir an önce bitirme telaşındayız. Sokaklar, işe yetişmek için koşuşanlarla dolu. İnsanlar, rayların üzerinden, sağa sola bakarak, hızlı adımlarla geçiyor. Bir banliyö treni Gebze yönüne doğru gürültüyle yol alıyor. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?
36. Çalışmalarımız sonuç verdi. Neler mi oldu? Ot bitmeyen bozkırlar, ipek gibi yumuşak topraklı ovalara dönüştü. Tarlalar, arı kovanları gibi uğuldamaya başladı. Toprağın derinliklerinde uyuyan sular yeryüzüne çıkarıldı. Kova kova süt veren inekler, kovan kovan bal veren arılar yetiştirildi. Sofraları, el ele verilerek üretilen yiyecekler süsledi. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
37. Yaklaşık otuz beş yıl öncesine kadar kimsenin ondan haberi yoktu. Kayıp bir kent değildi. Unutulmuştu yalnızca. Sırtını yasladığı dağın dik yamaçlarında, toprak altında bulunan bu kentten, Avrupalı gezginler bir iki satır da olsa söz etmişlerdi. 19. yüzyılda yapılan bilimsel bir yüzey araştırmasında da kimliği belirlenmişti. Ama bu silik izlerin peşine pek kimse düşmedi. Uzun aralıklarla gerçekleştirilen bir iki ziyaret, gözlem... Sonrası derin bir sessizlik... Ta ki 1970 yılında yeniden keşfedilene dek. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisine başvurulmamıştır?
D) Nesnel verilere
E) Abartmaya
38. Yüzümü usulca göğe yasladım. Gözlerimde kanat çırpıyor martılar. Bulut bulut parçalanmış gökyüzünü seyrediyorum. Bulutlar mı üstümüze koşuyor, yoksa ben mi bulutların altındayım, bir türlü kestiremiyorum. Saklambaç oynarcasına bir görünüp bir kaybolan güneş de alıp götürüyor beni düş dünyamın derinliklerine. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Sözcükleri gerçek anlamlarının dışında kullanma
B)
2024 Tüm hakları saklıdır. /İletişim:sorucam@gmail.com